Mustafa Kemal, vatanı ve milleti için canını feda
etmekten kaçınmazdı. Daha Çanakkale savaşları sırasında
Anafartalar grubu komutanı iken en ön safta savaştı. Bu savaş
sırasında Atatürk'e bir şarapnel parçası isabet etmiş, fakat sağ
cebinde bulunan saati kendisini ölümden kurtarmıştı. Sakarya
Savaşı sırasında ise atından düşmüş ve kaburga kemikleri
kırılmıştı. Buna rağmen cepheden ayrılmamış, savaşı sedye
üzerinden yönetmişti.
Mensubu olduğu Türk Milleti'ni sonsuz bir aşkla seven Mustafa
Kemal Atatürk, milleti için her türlü zorluğa katlanmış ve
kendini ona adamıştır. Onun "Ben, gerektiği zaman en büyük
hediyem olmak üzere, Türk milletine canımı vereceğim" sözü,
milletini ne kadar çok sevdiğini göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, idealist bir liderdi. Onun idealizmi,
yüksek vasıf ve kabiliyetlerine inandığı milletinin sonsuz
hürriyet ve bağımsızlık aşkından kaynaklanıyordu. Mustafa
Kemal'in en büyük ülkülerinden birisi de millî birlik ve
beraberlik içerisinde vatanın bölünmez bütünlüğünü sonsuza dek
yaşatmaktı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün en büyük ideali, millî sınırlarımız
içinde millî birlik duygusuyla kenetlenmiş uygar bir toplum
oluşturmaktı. Vatanı kurtaran, hür ve bağımsız Türkiye idealini
gerçekleştiren Mustafa Kemal, yeni Türkiye'yi modernleştirmek
amacı ile çağdaş medeniyet idealine yöneltmiştir.Atatürk'ün en büyük ideallerinden birisi de
milletler arasında kardeşçe bir insanlık hayatı meydana
getirmekti. İdeallerini gerçekleştirmek için çok çaba harcadı.
Bu çabalarına örnek olarak 1934'te imzalanan Balkan Antantı,
1937'de imzalanan Sâdâbat Paktı gösterilebilir. Atatürk'ün
inkılâpçılığı, akıl ve mantığın toplumsal gelişmeye egemen
kılınması esasına dayanır. Onun şu sözü akıl ve mantığa verdiği
değeri en güzel şekilde ifade eder: "Bizim akıl, mantık ve zekâ
ile hareket etmek en büyük özelliğimizdir. Bütün hayatımızı
dolduran olaylar bu gerçeğin delilidir".
Atatürk, Millî Mücadele'nin kazanılmasından sonra yaptığı
inkılâpları çok önceden plânlamıştı. Ancak, bunları uygulayacak
ortam sağlanıncaya kadar büyük bir sabırla bekledi ve tam bir
disiplin ile düşündüklerini gerçekleştirmeyi başardı.Mustafa Kemal Atatürk, daha Birinci Dünya Savaşı devam ederken
Osmanlı Devleti'nin hızla felâkete doğru sürüklendiğini görüp
çareler aramaya başlamıştır. Ülkemizin içinde bulunduğu durumu
en doğru şekilde tespit etmiş ve ilerisi için en doğru kararları
almıştır.
Atatürk, ileri görüşlü bir devlet adamıdır. Atatürk'ün 1932'de
Amerikalı General Mc. Arthur'la yaptığı bir konuşma, bunu en iyi
şekilde ortaya koymaktadır. Atatürk bu konuşmasında; Avrupa'da
Almanya'nın Versailles Antlaşması'nı ortadan kaldırmaya
çalışacağını söylemiştir. Avrupa'da savaş çıkarsa, bundan
Bolşevikler'in yararlanacağını; Sovyet Rusya'nın yalnız
Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet hâlini
alacağını belirterek, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasındaki
gelişmeleri önceden görebilmiştir.
Atatürk'ün gençlere söylediği "Yolunda yürüyen bir yolcunun
yalnız ufku görmesi kâfi değildir. Muhakkak ufkun ötesini de
görmesi ve bilmesi lâzımdır" sözü, onun ileri görüşlü bir lider
olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Mustafa Kemal Atatürk, doğru bildiği şeyleri açıkça söylemekten
çekinmezdi. Şu sözleri bunun en güzel örneğidir: "Ben
düşündüklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda
lüzumu olmayan bir sırrı kalbimde taşımak iktidarında olmayan
bir adamım. Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi
daima halkın huzurunda söylemeliyim".
Büyük adamları ancak büyük milletler yetiştirir. Toplumların
büyük adamlara ihtiyacı en çok bunalımlı dönemlerde ortaya
çıkar. Toplumları, bunalımlı dönemlerden ancak büyük liderler
kurtarır. Mustafa Kemal Paşa, bu özellikleri taşıyan çok yönlü
bir liderdir. O, Millî Mücadele'nin önderi, Türk inkılâbının
hazırlayıcısıdır. Ayrıca birleştirici ve toplayıcı bir lider,
büyük bir asker ve teşkilâtçı bir devlet adamıdır. Bütün bu
yönleriyle çağa damgasını vuran bir dâhidir.
Atatürk, eğitimi sosyal ve kültürel kalkınmanın en etkili
araçlardan biri olarak görmüştür. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan
sonra yeni devletin varlığını sürdürebilmesi için çağdaş eğitim
metotlarıyla yetiştirilecek bir nesle ihtiyaç vardı. Bu sebeple
eğitim konusuna büyük bir önem verdi. Kurtuluş Savaşı'ndan sonra
kendisine sorulan "işte memleketi kurtardınız, şimdi ne yapmak
istersiniz?" sorusuna Atatürk: "Maarif vekili olarak millî
irfanı yükseltmeye çalışmak, en büyük emelimdir" cevabını verir.
Türk Milleti'nin aydınlık yarınları için elinde tebeşir, kara
tahta başına geçerek Türk Milleti'ne okuma-yazma öğreten
Atatürk, milleti tarafından başöğretmenliğe lâyık görüldü. O,
maarif vekili olmadı ama modern bir eğitim politikasının
esaslarını belirleyip eğitim alanında büyük inkılâplar yaptı.
Öğretim programlarının hazırlanmasıyla ilgili komisyonları
yönetti, ders kitabı yazdı, kürsüye çıkıp ders verdi. Milletin
eğiticisi oldu. Atatürk, eğitimin toplumun ihtiyaçlarına cevap
vermesi ve çağın gereklerine uygun olması gerektiğini
belirtmiştir. |









|
Atatürk, Türk milletinin manevî ihtiyaçlarının da karşılanması
gerektiğini biliyor ve bu nedenle kültürel kalkınmaya büyük önem
veriyordu. Atatürk, Türk kültür ve sanatını dünyaya tanıtmak
için çok çalıştı. Bu konuda araştırmalar yapılmasını, sergiler
açılmasını ve kültürle ilgili kongreler düzenlenmesini teşvik
etti. Sanat ve sanatçılar hakkında takdir ve teşvik edici sözler
söyledi. Bunlardan bazıları: "Sanatsız kalan bir milletin hayat
damarlarından biri kopmuş demektir." "Hepiniz mebus
olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı
olabilirsiniz, fakat bir sanatkâr olamazsınız." '''
"Bir millet, sanat ve sanatkârdan mahrum ise tam bir hayata
malik olamaz."
Atatürk, sanatçı yetiştiren kurumlar açtı. Çağdaş Türk sanatını
geliştirmek amacıyla Avrupa'ya resim, heykel ve müzik öğrenimi
için gençler gönderdi. Bu durum, onun sanata ve sanatçıya ne
kadar önem verdiğini gösterir.
İyi bir yönetici, milletinin huzur ve saadetini sağlamak için
çalışır. Mustafa Kemal Atatürk, bütün hayatı boyunca bunu
yapmaya çalıştı. Milleti için çalışmayı bir görev saydı.
"Millete efendilik yoktur. Hadimlik vardır. Bu millete hizmet
eden, onun efendisi olur" sözü ile yöneticilerde bulunması
gereken özelliği belirtmiştir. Mustafa Kemal, hayatı boyunca
Türk devletinin ve milletinin çıkarlarım kendi çıkarlarının
üstünde tutan, ender devlet adamlarından birisidir. Savaştaki
kahramanlığı kadar, devlet kurup yönetmedeki ustalığı, ileri
görüşlülüğü ve barışseverliği ile Atatürk, tarihte eşine az
rastlanan bir yöneticidir.
Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan sonra başlayan işgal günlerinde,
toplumu olaylar karşısında yönlendirecek bir öndere ihtiyaç
vardı. İşte o karanlık günlerde Atatürk, milletine rehber oldu.
Anadolu'ya geçerek kongreler topladı. Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin açılmasını sağladı. Millî Mücadele, Atatürk'ün
önderliğinde başarıya ulaştı. Türk Milleti'nin her alanda
çağdaşlaşmasını hedef alan inkılâplar onun önderliğinde
gerçekleşti. O'nun ilke ve inkılâpları, Türk milletine günümüzde
de rehber olmaya devam etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, askerî
zaferlerini ve başardığı inkılâpları kendisine mal etmemiştir.
Büyük eserlerin, ancak büyük milletle başarılabileceğine inanan
bir önderdi.
Atatürk'ün, milletine sonsuz bir güveni vardı. Türk milletinin
geçmişte olduğu gibi büyük hamleler yapacağına bütün kalbiyle
inanmıştı. Şan ve şerefle dolu tarihindeki başarılarına
yenilerini ilâve edeceğine bütün kalbiyle inanmıştı. O, "Atatürk
Zaferleri" denmesinden hoşlanmazdı. "Atatürk İnkılâpları" sözünü
reddeder, "Türk İnkılâbı" sözünün kullanılmasını isterdi. Bütün
başarıları milletine mal etmekten zevk duyardı. Mustafa Kemal
bir konuşmasında "Millî Mücadele'yi yapan doğrudan doğruya
milletin kendisidir, milletin evlâtlarıdır" demişti.
Atatürk, kararlı ve mücadeleci bir liderdi. Güçlükler karşısında
yılmayan, ümitsizliğe düşmeyen kişiliği onun Millî Mücadele'nin
lideri olmasını sağlamıştır. Samsun'a çıktıktan sonra, Kâzım
Karabekir Paşa'ya çektiği bir telgrafta, o günlerdeki ağır
durumu belirttikten sonra "Bununla beraber bütün umutlar
kaybolmuş değildir. Memleketi bu durumdan ancak Türk milletinin
mukavemet azmi kurtarabilir" diyordu. Eskişehir-Kütahya
Savaşları'ndan sonra Yunanlılar, Ankara'ya doğru ilerlemeye
başladıkları zaman, Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından başkomutanlık görevine getirilmişti. Başkomutan
olarak yaptığı ilk konuşmasındaki "Milletimizi esir etmek
isteyen düşmanları, behemehal (ne yapıp edip) yeneceğimize dair
güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır" sözleri onun hiçbir
zaman ümitsizliğe yer vermediğini ve mücadelesindeki kararlılığı
gösteren başka bir örnektir.
Atatürk, bütün çalışmalarını bir plân dahilinde yapardı. Bir işe
karar verdiğinde; bu kararı bütün yönleriyle inceler, en iyi
sonucu alacak şekilde uygulamaya geçerdi. Mustafa Kemal,
yapacağı inkılâpları önceden düşünmüş, kamuoyunu bu
değişiklikler konusunda aydınlattıktan sonra inkılâplarını
yapmıştır. Kurtuluş Savaşı'nın plânını, İstanbul'dan Anadolu'ya
geçmeden önce yapmış ve bunu yakın arkadaşlarıyla tartışmıştı.
Zamanı geldikçe düşündüklerini uyguladı. Uygulamaya başladıktan
sonra hiç taviz vermedi. Bütün hayatı boyunca metotlu çalışmayı
hiç bırakmadı.
Atatürk, milletimizi çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne
çıkaracak ileri bir zihniyetin yerleşmesi çabasındaydı. Bu yolda
birtakım inkılâplar yaptı. İnkılâpların amacı, modern bir
devlet, çağdaş bir toplum meydana getirmekti. Atatürk, Türk
Milleti'nin çağdaş milletlerin seviyesine çıkartmak için
siyasal, toplumsal, ekonomik alanlarda inkılâplar yapmıştır.
O'nun şu sözleri inkılâpçı karakterini ortaya koyar: "Büyük
davamız, en medenî ve en müreffeh millet olarak varlığımızı
yükseltmektir. Bu yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde de
temelli inkılâp yapmış olan büyük Türk Milleti'nin dinamik
idealidir. Bu ideali en kısa zamanda başarmak için, fikir ve
hareketi beraber yürütmek mecburiyetindeyiz". Atatürk'ün
birleştirici ve bütünleştirici özelliği sayesinde, Millî
Mücadele başarıya ulaşmıştır. Atatürk, Millî Mücadele'nin
karanlık günlerinde, değişik fikirlere sahip insanları bir
mecliste, kendi etrafında toplamayı başardı. Kısacası, Atatürk'süz Millî Mücadele düşünülemezdi. Atatürk'ün
birleştirici gücü, kişisel özelliğinden ve karakterinden
geliyordu. O, yalnız askerlerin değil, sivil halkın da güvenini
kazanmıştı.
Atatürk'ün bu üstün meziyetleri, sıkıntı ve bunalım içinde
bulunan insanların, ona sevgi ve saygıyla bağlanmasını sağladı.
Atatürk, tarihte büyük devletler kuran ve yüksek bir medeniyet
meydana getirmiş olan Türk Milleti'nin büyüklüğüne inanan ve
bununla gurur duyan bir insandı. Atatürk; kahramanlık, vatan
sevgisi, çalışkanlık, bilim ve sanata önem verme gibi
değerlerin, Türklüğün yüksek vasıflarından olduğunu ifade
etmiştir. O, milletinin bu özelliklerini her fırsatta dile
getirip insanlık ailesi içinde lâyık olduğu yeri almasına
çalıştı. Milletimizin yüksek karakteri, çalışkanlığı, zekâsı ve
ilme bağlılığı ile millî birlik ve beraberlik duygusunu
geliştirmeyi başlıca ilke kabul etti. Ona göre: "... Türklüğün
unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti, bundan
sonraki gelişmesi ile geleceğin yüksek medeniyet ufkundan yeni
bir güneş gibi doğacaktır".
Atatürk, yalnız yakın geçmişte büyük hizmetler yapmış bir lider
değildir. Eserleriyle ve düşünceleriyle, gerek Türk Milleti'nin
gerekse başka milletlerin geleceğine ışık tutmaya devam eden bir
liderdir.
Atatürk, kendi milletini ve bütün insanları samimî duygularla
seven, iyi kalpli bir insandı. Bütün milletleri bir vücut, her
milleti de bu vücudun bir organı olarak görürdü. Dünyanın
herhangi bir yerinde bir rahatsızlık varsa ilgisiz kalamazdı.
"İnsanları mesut edecek tek vasıta, onları birbirlerine
yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî
ve manevî ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve
enerjidir" derken insanlar için ne kadar iyi duygular
beslediğini açıklıyordu.
Atatürk, çocukları ve gençleri çok sever, onların en iyi
şartlarda yetişip yükselmesini isterdi. Çünkü bir milletin ancak
iyi nesiller yetiştirebilirse yükseleceği düşüncesini taşıyordu.
Atatürk, insanlara değer vermiş, insanlığın hizmetinde çalışmayı
amaç edinmiştir. Romanya dışişleri bakanı ile yaptığı bir
konuşmada insanlık ailesinin yerini ve değerini şu sözlerle
belirtmiştir: "İnsan, mensup olduğu milletin varlığını ve
mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve
refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar
kıymet veriyorsa, bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet
etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar
takdir ederler ki bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez.
Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan
kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir"
Atatürk, barışa önem veren bir liderdi. Ona göre barışın
bozulmasından bütün dünya ülkeleri ıstırap duymalıydı.
Anlaşmazlıkların ortadan kalkması, insanlığın başlıca dileği
olmalıydı. Dünyada yalnızca sevgi egemen olmalıydı. Atatürk'ün
bu sevgi anlayışının nedeni insana duyduğu saygıdır. Onun
"Yurtta sulh, cihanda sulh" sözü barış idealinin simgesi hâline
gelmiştir.
Mustafa Kemal'in olaylara yaklaşımı hep mantıklı ve gerçekçi
olmuştur. Milletine hep hakikatleri söylemiş ve bunu tavsiye
etmiştir. "Milleti aklımızın ermediği, yapmak kudret ve
kabiliyetini kendimizde görmediğimiz hususlar hakkında
kandırarak geçici teveccühler elde etmeye tenezzül etmeyiz" sözü
çok anlamlıdır. O, akıl ve bilime çok önem verirdi. Gerçeğe akıl
ve bilim yoluyla ulaşılacağına inanan Atatürk, "Dünyada her şey
için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki
mürşit ilimdir, fendir" sözü ile bunu en güzel şekilde
açıklamıştır.
Mustafa Kemal, yaratıcı düşünceye sahip bir liderdi. Türk
Milleti'ni Kurtuluş Savaşı'na hazırlarken düşmanı yurttan atmak
için savaşmak gerektiğine halkını inandırmakla işe başladı.
Yapacağı işlerin plânını en ince ayrıntılarına kadar tespit edip
bunları uygulamak için değişik yöntemler denedi. Sakarya Savaşı
öncesinde, ülkenin kaynaklarından en verimli şekilde
yararlanılmasını sağlayarak ordumuzun ihtiyaçlarını karşıladı.
Atatürk, bütün inkılâplarını gerçekleştirmeden önce, kamuoyunu
hazırlamaya, millete inkılâpların gerekliliğini anlatmaya büyük
bir özen göstermiştir. Ona göre: "Milleti hazırlamadan
inkılâplar yapılamaz". Atatürk, yurt gezilerinde halkla
konuşmalar yaparak bunu gerçekleştirmiştir.
Gerek Kurtuluş Savaşı'mızın başarıyla sonuçlanması, gerek
gerçekleştirilen inkılâplarla, Türkiye'nin çağdaşlaştırılması
onun dehasının bir eseridir. Başarılı olmanın sırlarından birisi
de sabır ve disiplindir. Mustafa Kemal Atatürk, her engeli sabır
ve disiplin ile aşıp Kurtuluş Savaşı'nı başarıya ulaştıran bir
liderdir.
O, meseleler karşısında önce düşünür, gerekli araştırmayı yapar,
tartışır, kararını ondan sonra verirdi. Verdiği kararı
uygulamaya koyarken uygun zamanı beklerdi. Zamanlamaya çok önem
verirdi.
Samsun'a çıkmadan çok önce, millet egemenliğine dayanan bağımsız
yeni bir Türk devleti kurmayı düşünmüştü. Bu fikrini, o zaman
açıklamadı. Samsun'a çıktıktan bir süre sonra vatanın kurtuluşu
ile ilgili fikirlerini uygulamaya başladı. Kongreler topladı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açtı. Türkiye Büyük Millet
Meclisi açıldığı zaman, saltanatı kaldırıp cumhuriyet yönetimini
kurmayı düşünüyordu. Fakat mecliste saltanat yanlıları
olduğundan zamanlamayı uygun görmemişti. Ancak Kurtuluş Savaşı
başarıya ulaştıktan sonra açılan ikinci meclis döneminde
Atatürk'ün önderliğinde saltanat kaldırılıp cumhuriyet ilân
edilmiştir. |